Bir şey var, içimde dönüp duruyor, ifade etmekte zorlanıyorum ama susmak da istemiyorum. Yıllardır bir oluşumun içinde olan biri düşünün. Siyasi bir oluşum bu; zaman zaman çok yanlış işler yapmış, hatta suç sayılacak söylemleri olmuş.. Bu kişi, o yıllarda bu oluşumu hararetle savunmuş. Eleştirenlere "cahil" demiş, yapılanları görmezden gelmiş ya da belki de işine öyle gelmiş. Ama şimdi, kendisine ilk haksızlık yapıldığında, dönmüş ve yıllardır başkalarının
Şarkımızı tamamlamak için
Özgün İçerik
7 Nisan 2025 Pazartesi
6 Nisan 2025 Pazar
Kibrin Gölgesindeki İnsan
Kibir, insanın kendi değerini abartarak başkalarını küçümsemesi, kendini biricik ve üstün görmesi halidir. Bu, bir erdem gibi görünebilir ilk bakışta; çünkü kendine güvenmek, güçlü durmak çoğu zaman övülür. Ancak kibir, güvenin değil, güvensizliğin bir yansımasıdır; bir maske, bir savunma kalkanıdır.
Peki, neden kötü bir şeydir kibir? Ve neden kibirli insan, en çok kendine zarar verir?
Kibrin kötülüğü, onun insanı yalnızlaştıran, bağları koparan doğasından gelir. Kibirli insan, kendini diğerlerinden üstün gördüğü için empati kuramaz, anlamaya çalışmaz. Bu, dostlukların, sevginin ve
5 Nisan 2025 Cumartesi
Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: Kasıtlı Körlük: Gerçeğin Gölgesindeki Seçim
Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: Kasıtlı Körlük: Gerçeğin Gölgesindeki Seçim: İnsan, doğası gereği hem merak eden hem de kaçan bir varlıktır. Gerçeği ararken bir yandan da ona sırtını dönmeyi başarabilen bu çelişkili d...
Değişim Senden Başlar
Sen Değişmezsen, Hiçbir Şey Değişmez
Bazı günler vardır, sanki evren bizimle inatlaşır. Aksilikler bir gölge gibi peşimize takılır, nereye gitsek yanımızdadır. Bir bakmışız, kendimizi karmakarışık bir labirentin içinde bulmuşuz; her adımda biraz daha kayboluyor, her nefeste biraz daha sıkışıyoruz. Sorunlar öyle bir boyuta ulaşır ki, içimiz
4 Nisan 2025 Cuma
Alışmadık Alışmayacağız: Kitlelerin Büyülenişi: Bir Televizyon Düşü
Alışmadık Alışmayacağız: Kitlelerin Büyülenişi: Bir Televizyon Düşü: İnsanlık tarih boyunca hikâyelere, anlatılara ve yönlendirmelere açık bir varlık olmuştur. Ateşin başında anlatılan masallar, kralların dest...
3 Nisan 2025 Perşembe
Hayatın Çentikleri, Gücün Madalyaları
Düşmek, insana sadece acıyı öğretmez; aynı zamanda toprağın kokusunu, taşın sertliğini, yalnızlığın yankısını da hissettirir. İnsan yere çarptığında, gerçek derinliğiyle anlar hayatın inişli çıkışlı yollarını. Ama asıl mesele, yerde kalıp kalmamakta gizlidir. Çünkü kalkmayan,…
— Levent Ersin Orallı (@levent_ersinn) March 28, 2025
Hayat, bir yolun düzlüğünde değil, engebelerinde şekillenir. İnsan, tökezlemeden, sendelemeden ya da tamamen yere kapaklanmadan bu yolculuğun özünü kavrayamaz. Düşüş, yalnızca bedeni değil, ruhu da sarsar; insanı kendi kırılganlığıyla yüzleştirir. O an, gökyüzü uzak bir hayal gibi görünürken, ayakların altındaki toprak gerçeğin ta kendisi olur. Bu çarpışma, insana ne kadar küçük olduğunu hatırlatır; ama aynı zamanda, o küçüklüğün içinde ne kadar büyük bir direnç taşıdığını da fısıldar.
Düşmek, bir son değil, bir başlangıçtır aslında. Yerde geçirilen her saniye, insanın içindeki savaşın sessiz bir sahnesidir. Kimi bu savaşta pes eder; toprağın soğukluğuna teslim olur, gözlerini ufka çevirmekten vazgeçer. Kimi ise o soğukluğu bir itici güç gibi kullanır. Ellerini taşa dayar, dizlerini tozdan silker ve yeniden ayağa kalkar. İşte bu kalkış, insanın kendini tanıdığı andır. Çünkü düşüş, hayatın ağırlığını öğretirken, kalkış kendi gücünün farkına varmayı sağlar.
Herkes düşer, ama herkes yükselmez. Yükselmeyen, gökyüzünün maviliğini, rüzgârın özgürlüğünü
Deniz Salyangozlarının Sessiz Dersi
"Sizi iyilikleriyle felç edip sonra yutmaya çalışan insanları ancak, deniz salyangozlarını dikkatlice izlediyseniz fark edersiniz."
Bu sözü yazarken, doğanın sakin bir gözleminden yola çıkıp insan ilişkilerindeki gizli bir tehlikeyi işaret etmek istemiştim. Deniz salyangozları, o küçük, zararsız gibi görünen canlılar, gerçekten de bize ne anlatabilir? Ve neden onları izlemek, bazı insanların maskelerini düşürmemize yardımcı olur?
Deniz salyangozlarını düşünün. Kabuklarının zarif spiralleri, denizin tuzlu kokusuyla birleşen o sakin varlıkları… İlk bakışta masum, hatta büyüleyici gelirler. Ama bazı türleri, avlarını yakalamak için öyle ustalıkla sinsice bir yol izler ki, hayranlık yerini şaşkınlığa bırakır. Mesela koni salyangozu, o güzel desenli kabuğunun altında zehirli bir iğne saklar. Avına yaklaştığında, önce onu sakinleştirir; bir tür hipnotik cazibe yayar. Sonra, tam da av kendini güvende hissettiğinde, zehrini bırakır. Felç olan av, artık kaçamaz. Salyangoz, yavaşça ama kararlılıkla onu yutar.
Bu, doğanın acımasız ama bir o kadar da dürüst bir oyunudur: Her şey açıkça ortadadır, yeter ki bakmasını bilin.
İnsanlar arasında da böyle değil midir? Bazıları, tıpkı o salyangozlar gibi, iyilik kisvesiyle yaklaşır. Size gülümserler, yardım ellerini uzatırlar, sözleriyle sizi sarıp sarmalarlar. İlk başta bu sıcaklık, bu ilgi, bir lütuf gibi gelir. Ama zamanla bir şeylerin ters gittiğini hissedersiniz. O yardım, bir bağ olur; o gülümseme, bir tuzak. Sizi iyilikleriyle öyle bir yere sabitlerler ki, hareket edemez hale gelirsiniz. Bağımlı, borçlu, belki de çaresiz hissedersiniz. Ve işte tam o anda, gerçek niyetlerini gösterirler: Sizi yutmak, iradenizi ele geçirmek, sizi kendilerine bir av gibi zincirlemek.
Bu tür insanları fark etmek zordur, çünkü maskeleri ustalıkla işlenmiştir. Deniz salyangozlarını izlemeyen biri, onların bu sinsice avlanma sanatını bilmez. Aynı şekilde, hayatın akışında dikkatsizce ilerleyen biri de bu insan avcılarını göremez. Oysa doğa, bize her zaman ipuçları sunar. Salyangozun avına yaklaşırken ki sabrı, insanlardaki o hesaplı nezaketi hatırlatır. Zehrini saklayışı, tatlı sözlerin ardındaki gizli bencilliği çağrıştırır. Eğer bir kez bu benzerliği yakalarsanız, bir daha yanılmazsınız.
Peki, ne yapmalı? Deniz salyangozlarından korkup denize küsmek mi, yoksa onları anlamaya çalışıp kendimizi korumayı öğrenmek mi? Bence cevap, gözlerimizi açık tutmakta yatıyor. İyilik, elbette güzeldir; ama her iyilik, saf bir niyetle gelmez. İnsanları tanımak için acele etmemeli, onların sözlerini ve davranışlarını bir süre izlemeli. Tıpkı bir doğa bilimcinin, salyangozun hareketlerini sabırla gözlemlemesi gibi. Ancak o zaman, kimin gerçekten yanınızda olduğunu, kimin ise sizi felç edip yutmayı planladığını ayırt edebilirsiniz.
Deniz salyangozları, bize şunu öğretir: Güzellik, tehlike barındırabilir; sakinlik, bir fırtınanın habercisi olabilir. İnsanlar da öyle. Onları anlamak için doğaya bakmak, belki de en eski ve en güvenilir yoldur. Çünkü doğa yalan söylemez; sadece izlemeyi bilene konuşur.
ˢᵉᵈᵃ ᴾᴱᴷᴳÖᶻ
28 Mart 2025 Cuma
Alışmadık Alışmayacağız: Muhalefetin Boykot Çağrılarının Ülkeye Zararları
Alışmadık Alışmayacağız: Muhalefetin Boykot Çağrılarının Ülkeye Zararları: ˢᵉᵈᵃ ᴾᴱᴷᴳÖᶻ Siyasi arenada muhalefet, hükümeti dengeleme ve alternatif politikalar sunma rolüyle demokrasinin temel taşlarından biridir. Anc...
Zorluklarla Karşılaşınca Nasıl Ayakta Kalabiliriz?
Hayat, her birimiz için farklı sınavlarla dolu bir yolculuk. Kimi zaman bu sınavlar küçük birer engebeyken, kimi zaman ise adeta bir dağın eteğinde buluveririz kendimizi. Peki, bu zorluklar karşısında nasıl dimdik ayakta kalabiliriz? Cevap, sanıldığı kadar karmaşık değil; ama uygulaması sabır, kararlılık ve biraz da kendine şefkat gerektiriyor.
Kabullenmek: İlk Adım Cesaret
26 Mart 2025 Çarşamba
Eleştirinin İlk Adresi: Kendi Yören
"Kimi Eleştirirsen Eleştir, Gözünü Tek Yere Dikip Kendi Yörene Kör Olma" Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği çevresini gözlemler, değerlendirir ve zaman zaman eleştirir. Eleştiri, bir toplumun gelişiminde önemli bir araçtır; yanlışları düzeltmek, eksikleri tamamlamak ve daha iyiye ulaşmak için bir pusula gibidir. Ancak eleştiri, yalnızca başkalarına
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)