Ağaca, kuşa, yıldızlara o köşedeki dilenciye aitiz
Kendi başına bir masada oturup çayını yudumlayabilen, gecenin üçünde kimsenin aramasını beklemeden uyuyabilen, bir şehirde tek başına sinemaya gidip salondan çıkarken kimseye “güzel miydi?” diye sormayan bir insanı kandıramazsın.
O kişi artık boşlukla dost olmuştur. Terk edildiğinde yıkılmamış, sadece sessizce kapıyı kapatıp kendi içine dönmeyi bilmiştir. Yalnızlığın buz gibi eli boğazına yapıştığında nefesini tutmamış, onunla göz göze gelip “evet,
Sınır, bir duvar değil, derinin kendisidir.
Canlı, geçirgen ama seçici. Vücudun neyi içeri alıp neyi dışarıda bıraktığını bilen o ince zar gibi, sağlıklı bir ilişki de tam olarak bu zarın iki insan arasında karşılıklı tanınmasıyla başlar. Sınır yoksa temas olmaz; ya tamamen iç içe geçersiniz ve birbirinizde kaybolursunuz ya da biri diğerini yutar.Çoğumuz sınır kelimesini duyunca “uzaklaştırmak” sanırız. Oysa tam tersi: Gerçek yakınlık, ancak iki ayrı varlığın birbirine dokunurken hâlâ kendiliğini koruyabildiği yerde doğar. Sınır, “burası benim alanım” demenin ötesinde, “senin alanın da kutsal” diyebilme cesaretidir.Bir insanın sana gerçekten değer verdiğini anlamanın en kesin yolu, onun senin “hayır”ını duyduğunda ne yaptığını izlemektir.
- “Hayır”ını duyup susan,
- “Hayır”ını duyup merak eden,
- “Hayır”ını duyup kendini sorgulayan insan,
seni gerçekten görüyordur.
Öte yanda, “hayır”ını kişisel bir saldırı gibi algılayan, sana küsen, seni suçlu
Sen kendinin farkında oldukça insanlar rahatsız oluyor.
Çünkü bu, kurdukları planları dağıtıyor.Bir anda seninle ilgili yazdıkları senaryo yırtılıyor, sahneler karışıyor, replikler havada kalıyor. Seni yönlendiremiyorlar. Sarsamıyorlar. Düşündükleri gibi çökertemiyorlar. Farkındalığın, onların tüm hesaplarını boşa çıkarıyor.Çocukluktan beri bize öğretilen en büyük yalandır bu: “Uslu dur, ses çıkarma, herkes gibi ol.”
Herkes gibi olduğunda öngörülebilir olursun. Öngörülebilir olduğunda yönetilebilir olursun. Yönetilebilir olduğunda, başkalarının hikâyesinde figüran olursun.
Ama bir gün uyanıyorsun.
Kendi içindeki sesi ilk kez gerçekten duyuyorsun.
O ses sana “Hayır” demeyi öğretiyor.
“Hayır, bu benim yolum değil.”
“Hayır, bu rolü oynamayacağım.”
“Hayır, senin korkularınla yaşamayacağım.”İşte o “hayır”lar başlıyor rahatsız etmeye.