Bilgi arttıkça özgün düşünme veya derinlemesine sorgulama yeteneğinin azaldığını görüyoruz.
Teknoloji ve Bilgi Erişimi: İnternetin ve yapay zekânın yaygınlaşmasıyla, insanlar artık her soruya anında cevap bulabiliyor. Örneğin, bir öğrenci ödev için bir konuyu araştırmak yerine Google’da hızlı bir arama yapıp ilk bulduğu bilgiyi kopyalayabiliyor. Bu, bilgiye ulaşmayı kolaylaştırırken, konuyu derinlemesine düşünme, analiz etme veya kendi yorumunu katma çabasını azaltıyor.
Sosyal Medya ve Hazır Fikirler: Sosyal medya platformlarında, insanlar karmaşık konuları birkaç cümlelik gönderilerle özetlenmiş halde görüyor. Mesela, siyasi bir olay hakkında binlerce insan aynı kısa yorumu veya sloganı paylaşıyor. Bu, bireyin kendi perspektifini oluşturmak için zaman ayırmasını engelliyor; hazır fikirler düşünme sürecinin yerini alıyor.
Eğitim Sistemleri: Modern eğitimde, standart testler ve müfredat odaklı öğrenme arttıkça, öğrenciler ezberlemeye ve belirli bir şablona uymaya yöneliyor. Diyelim ki bir tarih dersi: Öğrenciler olayları ve tarihleri öğreniyor ama "Neden böyle oldu?" veya "Başka nasıl olabilirdi?" gibi sorularla eleştirel düşünmeye pek fırsat bulamıyor.
Sözün özünde, bilgi bolluğu paradoksal bir şekilde düşünme özgürlüğünü kısıtlayabiliyor. Bilgiye kolay erişim, yüzeysel bir anlayışla yetinmeye yol açarken, derinlemesine sorgulama ve yaratıcı düşünme geri planda kalabiliyor.
Hazır bilgiye kolayca bel bağladığımızı düşünüyorum. Ve başka bir konu gibi olsa da, duyduklarımızın okuduklarımızın asıl sahip olduğumuz bilgi olduğunu düşünmüyorum.
Hazır bilgi "asıl sahip olduğumuz bilgi" olmayabilir; bu, bilgiyi içselleştirme ve üzerine düşünme eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir.
Mesela, bir konuda Wikipedia’dan bir şeyler okuyup "Tamam, artık bunu biliyorum" diyebiliyoruz, ama o bilgiyi gerçekten anlamış mı oluyoruz, yoksa sadece yüzeysel bir şekilde hafızamıza mı kaydediyoruz? Bir adım ötesi, okuduğumuzun doğruluğunu sorgulamadan kabul etme eğilimi de var. Örneğin, bir haber sitesinde çarpıcı bir başlık görüyoruz ve hemen ona inanıyoruz, ama arka planda ne kadar güvenilir olduğunu araştırmaya üşeniyoruz. Bu da, bilgiyle ilişkimizi "kendi bilgimiz" olmaktan çıkarıp, başkalarının sunduğu bir şeye dönüştürüyor.
Başka bir açıdan bakarsak, bu durum günlük hayatta karar verme süreçlerimizi bile etkiliyor. Mesela, bir restorana gitmeden önce yorumlara bakıp hemen karar veriyoruz, ama kendi damak zevkimize göre keşfetme cesaretini göstermiyoruz. Bilgi elimizin altında, ama bu bazen kendi deneyimlerimizi ve sezgilerimizi gölgede bırakıyor.
ˢᵉᵈᵃ ᴾᴱᴷᴳÖᶻ
Sizin eklemek istediğin bir şey var mı bu konuda?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder