"Sizi iyilikleriyle felç edip sonra yutmaya çalışan insanları ancak, deniz salyangozlarını dikkatlice izlediyseniz fark edersiniz."
Bu sözü yazarken, doğanın sakin bir gözleminden yola çıkıp insan ilişkilerindeki gizli bir tehlikeyi işaret etmek istemiştim. Deniz salyangozları, o küçük, zararsız gibi görünen canlılar, gerçekten de bize ne anlatabilir? Ve neden onları izlemek, bazı insanların maskelerini düşürmemize yardımcı olur?
Deniz salyangozlarını düşünün. Kabuklarının zarif spiralleri, denizin tuzlu kokusuyla birleşen o sakin varlıkları… İlk bakışta masum, hatta büyüleyici gelirler. Ama bazı türleri, avlarını yakalamak için öyle ustalıkla sinsice bir yol izler ki, hayranlık yerini şaşkınlığa bırakır. Mesela koni salyangozu, o güzel desenli kabuğunun altında zehirli bir iğne saklar. Avına yaklaştığında, önce onu sakinleştirir; bir tür hipnotik cazibe yayar. Sonra, tam da av kendini güvende hissettiğinde, zehrini bırakır. Felç olan av, artık kaçamaz. Salyangoz, yavaşça ama kararlılıkla onu yutar.
Bu, doğanın acımasız ama bir o kadar da dürüst bir oyunudur: Her şey açıkça ortadadır, yeter ki bakmasını bilin.
İnsanlar arasında da böyle değil midir? Bazıları, tıpkı o salyangozlar gibi, iyilik kisvesiyle yaklaşır. Size gülümserler, yardım ellerini uzatırlar, sözleriyle sizi sarıp sarmalarlar. İlk başta bu sıcaklık, bu ilgi, bir lütuf gibi gelir. Ama zamanla bir şeylerin ters gittiğini hissedersiniz. O yardım, bir bağ olur; o gülümseme, bir tuzak. Sizi iyilikleriyle öyle bir yere sabitlerler ki, hareket edemez hale gelirsiniz. Bağımlı, borçlu, belki de çaresiz hissedersiniz. Ve işte tam o anda, gerçek niyetlerini gösterirler: Sizi yutmak, iradenizi ele geçirmek, sizi kendilerine bir av gibi zincirlemek.
Bu tür insanları fark etmek zordur, çünkü maskeleri ustalıkla işlenmiştir. Deniz salyangozlarını izlemeyen biri, onların bu sinsice avlanma sanatını bilmez. Aynı şekilde, hayatın akışında dikkatsizce ilerleyen biri de bu insan avcılarını göremez. Oysa doğa, bize her zaman ipuçları sunar. Salyangozun avına yaklaşırken ki sabrı, insanlardaki o hesaplı nezaketi hatırlatır. Zehrini saklayışı, tatlı sözlerin ardındaki gizli bencilliği çağrıştırır. Eğer bir kez bu benzerliği yakalarsanız, bir daha yanılmazsınız.
Peki, ne yapmalı? Deniz salyangozlarından korkup denize küsmek mi, yoksa onları anlamaya çalışıp kendimizi korumayı öğrenmek mi? Bence cevap, gözlerimizi açık tutmakta yatıyor. İyilik, elbette güzeldir; ama her iyilik, saf bir niyetle gelmez. İnsanları tanımak için acele etmemeli, onların sözlerini ve davranışlarını bir süre izlemeli. Tıpkı bir doğa bilimcinin, salyangozun hareketlerini sabırla gözlemlemesi gibi. Ancak o zaman, kimin gerçekten yanınızda olduğunu, kimin ise sizi felç edip yutmayı planladığını ayırt edebilirsiniz.
Deniz salyangozları, bize şunu öğretir: Güzellik, tehlike barındırabilir; sakinlik, bir fırtınanın habercisi olabilir. İnsanlar da öyle. Onları anlamak için doğaya bakmak, belki de en eski ve en güvenilir yoldur. Çünkü doğa yalan söylemez; sadece izlemeyi bilene konuşur.