Derin konular, derin düşünce ve anlayış gerektirir. Ancak, bu konulara yabancı olanlara hitap ederken, onların kavrayış seviyesine uygun bir dil ve yaklaşım benimsemek gerekir. Zira karmaşık fikirleri basitleştirmeden aktarmak, ne anlatanı ne de dinleyeni hedefine ulaştırır. Bilgi, paylaşıldıkça değer kazanır; ama bu paylaşım, muhatabın hazır olduğu ölçüde anlam bulur. Öyleyse, zihinsel çaba gerektiren hususları tartışmadan önce, karşımızdakinin zihinsel zeminini gözetmek, iletişimin kapısını aralar.
Karşımızda derin konuları kavramakta yetersiz kalan bir zihin olduğunda, konuyu anlatmaya çalışırken çeşitli zorluklar ve durumlarla karşılaşabiliriz. Bu süreçte bir sürü şey yaşarız.
Anlatmaya çalıştığımız karmaşık fikirler, karşımızdaki kişinin bilgi düzeyi veya zihinsel hazırlığı nedeniyle doğru algılanmayabilir. Bu, ya tamamen anlaşılmamaya ya da konunun çarpıtılarak yanlış yorumlanmasına yol açabilir. Örneğin, soyut bir fikri somut bir örnekle açıklamazsak, kişi konuyu kendi sınırlı çerçevesinde yanlış bir bağlama oturtabilir.
Anlatıcı olarak, karşımızdaki kişinin konuyu kavramakta zorlandığını fark ettiğimizde sabırsızlık veya hayal kırıklığı hissedebiliriz. Özellikle defalarca basitleştirip farklı yollarla açıklamaya çalıştığımız halde ilerleme kaydedemiyorsak, bu duygular yoğunlaşabilir.
Yetersiz bir zihinsel zemine sahip kişi, konunun ağırlığı karşısında ilgisini kaybedebilir veya savunma mekanizması olarak direnç gösterebilir. Bu, "Bu çok karışık, anlamıyorum" gibi bir geri çekilme ya da "Buna gerek yok, bu zaten yanlış" gibi bir reddetme şeklinde ortaya çıkabilir.
Derin bir konuyu uygun olmayan bir muhataba anlatmaya çalışmak, hem anlatıcı hem de dinleyici için zaman ve enerji israfına yol açabilir. Anlatıcı, sürekli aynı noktayı farklı şekillerde ifade etmek zorunda kalırken, dinleyici de anlamadığı için yorulabilir ve motivasyonunu kaybedebilir.
Karmaşık bir fikri, karşımızdaki kişinin seviyesine indirecek kadar basitleştirmek her zaman kolay değildir. Bu süreçte, konunun özünü kaybetme riski veya anlatının yüzeyselleşmesi gibi sorunlar yaşanabilir. Örneğin, felsefi bir kavramı günlük dile uyarlarken, kavramın derinliği kaybolabilir.
Eğer anlatıcı, karşısındaki kişinin zihinsel kapasitesini göz ardı ederek çok teknik veya soyut bir dil kullanırsa, iletişim tamamen kopabilir. Dinleyici, konudan uzaklaşarak ya sessiz kalabilir ya da alakasız yorumlarla tartışmayı başka bir yöne çekebilir.
Ne Yapılabilir?
Bu tür durumlarda daha verimli bir iletişim için şu yaklaşımlar yardımcı olabilir:
- Seviyeyi Tespit Etmek: Öncelikle karşımızdaki kişinin konuya ne kadar aşina olduğunu anlamak için basit sorular sorabiliriz. Bu, hangi seviyeden başlayacağımızı belirler.
- Somut Örnekler Kullanmak: Soyut veya karmaşık fikirleri, günlük hayattan tanıdık örneklerle desteklemek, konuyu daha anlaşılır kılabilir.
- Küçük Adımlarla İlerlemek: Konuyu bir anda bütün detaylarıyla aktarmak yerine, temel kavramlardan başlayarak adım adım derinleştirmek daha etkili olabilir.
- Sabırlı ve Empatik Olmak: Karşımızdaki kişinin zorlanabileceğini kabul ederek, yargılayıcı bir tavırdan kaçınmak ve sabırlı bir şekilde rehberlik etmek, iletişimi güçlendirir.
- Dinleyicinin İlgi Alanına Hitap Etmek: Konuyu, karşımızdaki kişinin ilgi duyduğu bir alana bağlayarak daha çekici hale getirebiliriz.
Sonuç olarak, derin konuları yetersiz bir zihinsel zemine sahip kişilere aktarmaya çalışmak, hem anlatıcı hem de dinleyici için zorlayıcı bir deneyim olabilir. Ancak, doğru bir yaklaşım ve sabırla, en azından temel bir anlayış sağlamak veya kişinin ilgisini uyandırmak mümkün olabilir.
Karşındakinin durumunu fark edip doğru yaklaşımı bulsan da, bazen öyle bir yanıt gelir ki, 'ZıNK!' diye 2-3 sn donar kalırsınız. Söylediklerinizden alakasızdır:)) tüm enerjiniz boşa gitmiştir
Sanki saatlerce emek verip bir yapboz tamamlamışsın, tam son parçayı koyacaksın, biri gelip masayı deviriyor!
Hakikaten, bazen karşındakinden öyle alakasız, öyle beklenmedik bir yanıt gelir ki, tüm çaban havada kalır, sen de iki-üç saniye "Bu şimdi neydi?" diye kalakalırsın. Enerji sıfır, motivasyon yerle bir!
(Kusura bakmayın, sinirlerim bozuldu)
Ya da, hiç bir şey anlamamıştır; Hafif kafa sallama, sanki anlıyormuş gibi yapma çabası, ama gözlerdeki o "uzay boşluğu" ifadesi.. Sen buradaki anı fark etmez hâlâ coşkuyla anlatırken, birden gelen "Çay içelim mi?" bombası!
İşte o an, resmen suratına soğuk su çarpılmış gibi uyanıyorsun.
“Çay içelim mi?” anları gelip bütün çabayı havada bıraksa da, yine de bu boş çaba değil bence. Sen o an “Boşuna mı konuştum?” diye düşünürken, aslında karşındakinin zihninde bir yerlerde minik bir kıvılcım bırakmış oluyorsun. Zaman geçiyor, bir bakıyorsun, o kişi bambaşka bir bağlamda senin söylediğin bir şeye atıf yapıyor ya da bir şekilde etkilendiğini fark ediyorsun. Şimdi sıra, belki de o enerjiyi kime, ne kadar harcayacağına karar vermekte.
Boş çaba gibi hissettirse de, bir yerlerde bir tohum ekmişizdir belki, kim bilir? 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder